Kaygılı jenerasyon (the worried generation)
Admap dergisinin Mayıs 2007 sayısında Douglas Dunn’ın ilgimi çeken yazısından bazı bölümleri bir süredir burada paylaşmayı planlıyordum. Araştırma sonuçları değerli bilgiler içeriyor. Douglas Dunn, Amerika’lı ergenler üzerine yapılmış araştırma sonuçlarından bahsediyor. Araştırmadan çıkan sonuçlar haliyle dijital dünyanın vatandaşlarına ait olunca kültürel anlamda bizi de yakından ilgilendirdiğini fark ediyorsunuz.
Örneğin 14-19 yaş arası gençlerin hala büyük çoğunluğu (%40) yüz yüze iletişim kurmayı tercih ediyor. Bu sonuca hangi açıdan baktığınız önemli. Diğer iletişim yöntemlerine bakarsanız yani kısa mesaj, msn, telefon, e-mail veya online topluluklar ile iletişim kuranların oranı %60. Yani her 5 gençten 3’ü öncelikle dijital dünyanın iletişim yöntemlerini tercih ediyor.
Yeni jenerasyonun hayata bakışıyla ilgili de dikkat çeken yorumlar var araştırma sonuçlarında. Örneğin 2004’e kıyasla (bu araştırma 2006 senesinde sonuçlanmış) gençler artık eskisi kadar ebeveynleriyle olan ilişkilerini sorgulamıyorlar. Yani aile içinde kuşak çatışması eskisi kadar çok yaşanmıyor çünkü günümüzün gençleri bu sorunu kafalarına çok takmıyorlar. Asıl takıntıları başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğü üzerine. Yani yaşıtlarının kendisi hakkında ne düşündükleri bir ergen için eskiye nazaran daha önemli. Online topluluklar (social networks) içindeki profilleri onlar için çok değerli. Buradaki fotoğrafları en güzel fotoğrafları olmalı, favori şarkıları, müzik grupları bu profillerde mutlaka görünmeli, profili için seçtiği tasarım şablonu kişiliğine mutlaka uygun olmalı. Çünkü bu topluluklar artık onların yeni arkadaş ortamları.
Gençlerin %58’i şu cümleye katıldıklarını belirtmişler: “Online ortamda olmak istediğim kişi olabilirim.” Yazıda ilgi çekici başka sonuçlar da verilmiş. Yeni jenerasyon, kendi eğitimi için kaygılanıyor. Onlar için eğitim = gelecek. Mutlaka iyi eğitim görmesi, iyi bir üniversitede okuması gerektiğini düşünüyor. Bunun için kaybedecek zamanı yok. İyi eğitimi en kısa zamanda alması gerekiyor. Yaşıtlarından bu anlamda geri kalması onun için bir yıkım olabilir. Yeni jenerasyonun bireyi kendisinden öncekilere göre içki, sigara ve uyuşturucuya ilgi göstermiyor. Son bir yıldır içkiden sarhoş olanların oranı, ecstasy alanların oranı, esrar kullananların oranı 2004’e nazaran 2006’da azalma eğilimde.
Fakat bu gençlerin kafalarına taktıkları bir sorun var ki bu sorunu yaşayanların oranı son iki senedir büyük oranda (yaklaşık % 600) artış göstermiş. Bir numaralı sorun “fit ve iyi görünmek”. Kilo almaktan çok korkuyorlar. Kilo alarak sağlıksız bir vücuda sahip olma düşüncesi onları hasta ediyor. Bu uğurda sağlıklarını tehlikeye atacak kadar obsesif haldeler. Dolayısıyla bu durum yeni jenerasyonun depresyon sorununu da beraber getiriyor.
Douglas Dunn’ın yazısında belirttiği gibi ergenlerin yaşamı, yaşama bakışları bizlerden çok farklı. Teknoloji değişiyor, gelişiyor. Bu kitlenin yaşamı algılayışları da teknolojinin gelişimiyle paralel biçimleniyor. Eğitimi için kaygılanıyor, görünüşü için kaygılanıyor, çevresindekiler onun hakkında olumsuz düşünecekler diye kaygılanıyor ve Douglas Dunn soruyor: “Yeni jenerasyona ‘kaygılı jenerasyon’ (the worried generation) diyebilir miyiz?”
Kaynak: “Teen trends; How technology changes (nearly) everything” Doudlas Dunn / Admap Mayıs 2007
1 Comments:
Gençlerin yüz yüze iletişimde %40 lık oranın her geçen gün düşeceği kanaatindeyim. Zaten %58'i online bir platformda olmak istediği olabiliyor. bunu henüz ülkemizde iyi bir çıkış yakalamasa da Second Life'ta görebiliyoruz.
Bana göre teknolojinin gelişimi ile insan doğasına özgü iletişimin bu denli farklılaştırılması ileride kendi olmayan bireylerin daha fazla türemesine neden olacak. Bakalım bu işin içinden nasıl çıkılacak??
Paylaşımın için teşekkürler Barış..
Yorum Gönder
<< Home